19 Kasım 2015 Perşembe

Türkiye Felsefe Kurumu 2015 Dünya Felsefe Günü Mesajı - İoanna Kuçuradi

2015
DÜNYA FELSEFE GÜNÜ
MESAJI


2014 Dünya Felsefe Gününden bu yana dünyamıza damgasını vuran, daha çok vahşileşen eylemlerin yarattığı terör olayları ve bu terörden kaçanların denizlerde yitişleri oldu.

Türkiye ve daha birkaç devlet onlara sığınanları kabul ediyor, bazı sivil toplum kuruluşları yardım eli uzatıyor; bir kısım devlet ise kendi ülkelerinden kaçıp sınırlarına gelen insanlar ülkeye girmesin diye tel örgüler yerleştiriyor, duvar örüyor; birkaç Avrupa devleti de, küçük Aylan’ın resmi dünya basınında yayımlandıktan sonra, belirli sayıda mülteci kabul ediyor.

Denizin kıyıya vurduğu çocuğun resminin yayımlanması –bildiğiniz gibi– tartışma konusu olmuştur. Kimilerine göre bu, çocukların resimlerini yayımlamayı yasaklayan etik normun bir ihlaliydi; kimilerine göre ise böyle bir ihlal yoktu. Evet, ihlal yoktu. Bu savın gerekçesi de, bu normu getirmenin amacında bulunabilir: Niçin çocukların resimleri yayımlanmamalı? Bu normun temelinde çocuklara zarar vermemek kaygısı, onları koruma düşüncesi yatıyor. Hangi zararı verebilirdi bu resim küçük Aylan’a? Üstelik bu resim, bazı devletlerin mülteci kabul etme kararını bir an önce vermelerini sağladı.

Şimdi tartışılması, sonra da gerçekleştirilmesi gereken, insanların ölümü göze alarak ülkelerinden kaçmamaları için,  o ülkelerin ve uluslararası topluluğun alması gereken uzun ve orta vadeli önlemlerdir. Aynı şekilde, insanların terörist olmamaları ve sayısı gitgide artan canlı bombaya dönüşmemeleri için, alınması gereken orta ve uzun vadeli önlemleri tartışmak ve gerçekleştirmek gerekiyor.

Ülkemizi ziyareti sırasında Uruguay’ın eski Devlet Başkanı Jose Mujica’nın, Hürriyet’te yayınlanan bir söyleşisinde şu söyledikleri –bu bağlamda ‘kültür’ terimini doğru anlamak koşuluyla– bilgece bir saptamayı dile getiriyor: “Kültürü değiştirmezsen, hiçbirşey değişmiyor ve en zoru da kültürü değiştirmektir. Yeni ve farklı bir kültür yaratmanın merkezinde de felsefe ve etik yatıyor”.

Bizim işimiz, açıklığa kavuşturduğumuz kavramlara ayaklarımızı basarak, gerçekliğin gözünün içine baka baka, bıkmadan-usanmadan ve umutsuzluğa kapılmadan, felsefî bilgi ortaya koymak ve amacına uygun gerçekleştirilen felsefe eğitiminin işlevini yerine getirmektir.

Değerli meslekdaşlarım, Sizlerin ve bütün felsefe sevenlerin 2015 Dünya Felsefe Günü kutlu olsun.

                                                                                                   Ioanna Kuçuradi
                                                                                  Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı

15 Kasım 2015 Pazar

Türkiye Felsefe Kurumu 27. İstanbul Semineri

TÜRKİYE’DE FELSEFEDEN KESİTLER:

YİTİRDİKLERİMİZİN ANISINA

(19-20 Kasım 2015)

T.C. Maltepe Üniversitesi

Marmara Eğitim Köyü



19 Kasım 2015, Perşembe                                                                                          
AÇILIŞ                                                                                                                                   

10.00    Doç. Dr. Ahu Tunçel                     T.C. Maltepe Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı
            Prof. Dr. Şahin Karasar                T.C. Maltepe Üniversitesi Rektörü            
            Prof. Dr. İoanna Kuçuradi            Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı                                                            

BİRİNCİ OTURUM: Felsefe Tarihi                                                                                                           

10.30-12.30            Oturum Başkanı : Betül Çotuksöken    
                                                                  
                            Doğan Özlem                : Macit Gökberk                           
                            Mustafa Günay             : Arslan Kaynardağ
                            Kasım Küçükalp           : Ahmet Cevizci

                                                                                                  
12.30-14.00            Öğle Arası                                                                                                            


İKİNCİ OTURUM: İnsan Felsefesi ve Etik                                                  

14.00-15.30           Oturum Başkanı: Tüten Anğ                                                                       

                              Betül Çotuksöken           : Takiyettin Mengüşoğlu ve Nermi Uygur
                              Sinan Özbek                    : Uluğ Nutku
                              İsmail Demirdöven          : Güven Kızıltan
                              Tuğrul Özkaracalar         : Zeynep Davran            


16.00-16.30            Ara                                               

                       
ÜÇÜNCÜ OTURUM: Bilim Felsefesi            

16.30-18.00          Oturum Başkanı: Hülya Şimga            

                             Yaman Örs                       : Nusret Hızır
                             Semiha Akıncı            : Harun Rızatepe ve Suvar Köseraif
                             Zekiye Kutlusoy         : Cemal Yıldırım                       


20 Kasım 2015, Cuma



DÖRDÜNCÜ OTURUMFelsefe, Sanat ve Edebiyat İlişkisi
10.00-12.30          Oturum Başkanı: Hülya Yetişken 

                              Işık Özgündoğdu Eren : Füsun Akatlı  
                              Selda Öndül                  : Sevda Şener 
                                        Cemal Güzel                  : Bilge Karasu 
                              Candan Dizdar Terviel : Sıtkı Erinç

12.30-14.00 Öğle Arası

BEŞİNCİ OTURUMVarlık, Dil ve Kültür
14.00-15.30            Oturum Başkanı: Saffet Babür

          Gürol Irzık                      Arda Denkel
          Güncel Önkal                 : Hilmi Ziya Ülken ve Suat Sinanoğlu
15.30-16.00     Ara

ALTINCI OTURUMHukuk Felsefesi
16.00-17.30            Oturum Başkanı: Yasemin Işıktaç

          İrem Çağlar Gürgey            Adnan Güriz
         Erkut Sezgin                        Vehbi Hacıkadiroğlu

14. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi



14 Eylül 2015 Pazartesi

Liberal Hakların Hukukun ve Devletin Sınırları - Bora Erdağı



İçindekiler
Sunuş Bora Erdağı
I. Bölüm: Liberal Hakların ve Hukukun İnsan Hakları Açısından Sınırları
İdeolojik Kavram Olarak Hukuki Eşitlik
D. Çiğdem Sever
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Pek Hassas Terazisi ve Demokratik Toplum Anlayışı
Esra Demir Gürsel
Evrensellik, Hegemonya İnsan Hakları
Zeynep Kıvılcım
II. Bölüm: Liberal Hakların Feminist ve Marksist Açıdan Sınırları
Feminist Hukuk Teorisinin Liberal Hak Tartışmasına Katkısı 
F. Ceren Akçabay
Marx, Hukuk Devletinin Kökenleri ve Liberal Hakların Sınırları
Berke Özenç
Hukukun Sefaleti 
Kasım Akbaş
Yapısökümün Fablları
AdamGearey
III. Bölüm: Liberal Hakların, Hukukun ve Devletin Güncel Sınırları
Neoliberal Dönemde Yargının Dönüşümü 
Yasemin Özdek
Polis: Savaş 
Mark Neocleous
Kapitalist Devleti Borcuyla Türetmek: Bozuk Terazi Müşterek Çıkar
Ali Rıza Güngen
Devlete Karşı Kamu Hukuku Perspektifinden Evrensel Haklar
Mustafa Bayram Mısır

Hukuk Adalet ve İnsan Hakları - Costas Douzinas



Hukuk, Adalet ve İnsan Hakları: Eleştirel Bir Yaklaşım adlı bu kitap, Costas Douzinas’ın farklı yerlerde yayımlanmış makalelerinin bir araya getirilmesi ile oluşturuldu. Makaleler iki ana tema etrafında toplandı: İnsan hakları ve adalet. Bu iki tema çağımızın hukuk kuramı tartışmalarında esaslı bir yer işgal etmekle kalmıyor; aynı zamanda Douzinas’ın çalışmalarındaki temel izlekleri oluşturuyor.
Douzinas, hukuk fakültesi kuruculuğu da yaptığı Birkbeck Üniversitesi’nde öğretim üyeliğini sürdürmekle birlikte, çok sayıda ülke ve üniversitede konuk öğretim elemanı olarak bulunmuştur. Resmi kariyerinin yanı sıra Douzinas’ı öne çıkaran İngiltere’deki Eleştirel Hukuk Çalışmaları’na sunduğu katkıdır.
The End of Human Rights [İnsan Haklarının Sonu] başlığını taşıyan bir başka kitabın yazarı olan Douzinas’ın yapmaya çalıştığı, insan hakları fikrini, liberal içeriğinden kurtarmaktır. Bu derlemede yer alan makalelerinde de bu çabasının adım adım nasıl oluştuğunu görüyoruz. Bu çaba içerisinde Douzinas çok sayıda disiplinden ve kuramcıdan yararlanır. Zira hukuk ve insan hakları, hukuk çerçevesi içerisinden analiz edilmeye çalışıldığında karşımıza yine liberal demokrasi, liberal insan hakları düşüncesi çıkacaktır. Oysa analize siyaseti, siyasal iktisadı, psikanalizi, etik’i, Marx’ı, Derrida’yı ama daha önemlisi eleştiriyi dahil ettiğimizde bütünlüklü bir insan algısına ulaşırız.
Neoliberal insan haklarından kurtulan insanlık, elbette haklarından vazgeçecek değildir. Fakat bu kez söz konusu olan yepyeni bir insanlık ütopyasının; farklılıkların bilincinde olarak, insanı liberalizmin yaptığı gibi soyut, tarih dışı bir kategori şeklinde düşünmeyerek, birey adı altında bencilliği, kişisel çıkarları kutsamayarak gerçekleştirilecek inşasıdır. Douzinas’ın derlemede yer alan makaleleri hukuka, adalete ve insan haklarına çarpıcı, bir o kadar kışkırtıcı bir üslupla yaklaşıyor; konuya ilişkin yerleşik yargıları, güçlü teorik referanslar ve güncel olaylar eşliğinde geçersiz kılıyor, delik deşik ediyor. Üslubun damağınızda bırakacağı şaşırtıcı tada hayran kalacaksınız…


21 Mayıs 2015 Perşembe

Adaletsizliği Edebiyat Eserlerinde Görmek - Gülriz Uygur

Adaletin yabancıları vardır, dokunmadıkları. Edebiyat onlara dokunarak, adaletsizlikleri görmemizi sağlar. Bu anlamda edebiyat, tam da adaletsizliği görebileceğimiz yerdir...

Adalet istenir bir şeydir, bir özlemdir, bir idealdir. Bu nedenle adalet kavramı üzerinde ilk çağdan itibaren durulur. Ahlak felsefesi adalet kavramı ve adalet teorileri üzerinde durur. Siyaset felsefesi de adil bir toplum nasıl mümkün olur sorusundan hareketle adalet teorilerini ele alır. Adalet en fazla hukukta karşımıza çıkar. Mahkemelerde “Adalet mülkün temelidir” yazısı asılıdır. Hukukun sembolü, adalet tanrıçası Themis’tir. Ve adalet hukukun amacı olarak kendi yerini bulur. William Shakespeare’in Venedik Taciri başlıklı eserindeki Shylock bu nedenle “Adalet istiyorum” diye mahkemede haykırır..... Devamı için: 
http://t24.com.tr/k24/yazi/adaletsizligi-edebiyat-eserlerinde-gormek-bilgisel-epistemik-adaletsizlik-ve-dertlenerek-ilgilenmek,175 

23 Nisan 2015 Perşembe

Toplumsal Cinsiyet ve Hukuk Konulu Makale Yarışması Çağrısı

Toplumsal Cinsiyet ve Hukuk Konulu Makale Yarışması Çağrısı

Hukuk açık ya da gizli olarak hayatın her alanında mevcut ve bu alanlarda müdahildir; yapıldığı, öğretildiği, uygulandığı, infaz edildiği mecralarda bir iktidar biçimi olarak dolaşımdadır. Hukuk metinlerinde, söylemlerinde, resmi ve gayri resmi olarak cereyan ettiği mekanlarda eril ve heteroseksisttir. Var olan toplumsal cinsiyet rollerini tahkim eder ve sürekli kılar. Buna karşın hukuk, bilinçli olarak diğer tüm sosyal bilim alanlarından kopuk; ayrıca cinsiyetsiz bir söylem ve pratik olma iddiasıyla incelenmekte, tartışılmaktadır. Detaylar için linki takip edebilirsiniz: http://toplumsalcinsiyetvehukuk.blogspot.com.tr/2015/04/toplumsal-cinsiyet-ve-hukuk-konulu.html

27 Mart 2015 Cuma

FESTİVAL PROGRAMI


1. GÜN (1 Nisan 2015- Çarşamba)

Açılış (9.30-10:00) - Mahmut Esat Bozkurt Salonu
- Prof. Dr. Gülriz Uygur
-Prof. Dr. Metin Feyzioğlu
-Hukuk ve Edebiyat Grubu Temsilcisi

Ara (11:00-11:15)

Konferans: Latife Tekin Yoksulluğu Anlatıyor (10:10-11:00)
-Latife Tekin

Ara (11:00-11:15)

I. Oturum(11:15-12:30)- Mahmut Esat Bozkurt Salonu
Latife Tekin Romanlarında Yoksulluk
- Oturum Başkanı: Latife Tekin (Yazar)
- Pelin Özer (Yazar)
- Onur Caymaz (Yazar– Şair)

Öğle Arası (12:30-14.00)

II. Oturum(14.00 - 15.30) - Mahmut Esat Bozkurt Salonu
Panel- Kentsel Dönüşüm
- Oturum Başkanı: Prof. Dr. Gülriz Uygur( Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
- Candaş Türkyılmaz (Mamak Barınma Hakkı Bürosu Temsilcisi)
- Nilay Vardar (Gazeteci- Bianet)
- Doç. Dr. Tarık Şengül (Odtü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi)

Ara (15:30-15:45)

Edebiyat Atölyesi – Şeref Salonu
Latife Tekin Eserlerinde Yoksulluğun İzi (Latife Tekin, Onur Caymaz ve Pelin Özer’in katılımıyla)

Ara (17:15- 17:30)

III. Oturum ( 17:30 ) –Şeref Salonu
Öğrenci Sunumları (Kentte İnsan Hakları)
Hukuk ve Edebiyat Grubu Öğrencilerinin sunumları

Sinema Atölyesi (17:30’ da başlayacaktır.)- Karadeniz Ereğli Salonu
Ekümenopolis (Özlem Çelik’in katılımıyla)

2. GÜN (2 Nisan 2015 - Perşembe )

I. Oturum (10:00 - 11:00) - Şeref Salonu
Öğrenci Sunumları (Yoksulluk Kıskacında Kadınlık ve Erkeklik Rolleri)
Hukuk ve Edebiyat Grubu Öğrencilerinin sunumları

Ara (11:00 - 11:15)

II. Oturum (11:15-12:45) - Mahmut Esat Bozkurt Salonu
Panel - Kentte İnsan Hakları
- Oturum Başkanı: Yard. Doç. Eylem Ümit Atılgan ( Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
- Av. Fevzi Özlüer
- Doç. Dr Bülent Batuman (Bilkent Üniversitesi Kentsel Tasarım ve Peyzaj Mimarisi Bölümü)
- Dr. Barış Kuymulu (Odtü Fen ve Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü)

Öğle Arası (13:15- 14:30)

AsiKeçi Workshop (14:30-16:00) - İç Avlu
İmkânsız İkâmet
Geri dönüşüm etkinliği ve “radyo radyo” yayını

Ara (16:00- 16:15)

Resim Atölyesi (16:15- 18:00) - Şeref Salonu
Resimde yoksulluğun göçün ve kentleşmenin izi:
Gecekondular
(Ressam İmren Erşen’in katılımıyla)


-Ayrıca festival süresince AsiKeçi (Ankara Sanat İnisiyatifi)’nin düzenleyeceği çeşitli sanatsal etkinlikler olacaktır.


19 Mart 2015 Perşembe

“Feminist anlamda devlet erildir!” Kansu Yıldırım

(Kansu Yıldırım, “Feminist anlamda devlet erildir!”, Birgün Kitap Eki, 6 Mart 2010)

Modern liberal devlet, ‘arkaik’ olarak kabul ettiği yönetsel düzenlerden hem olumsuzlukları hem de işine yarayacak çeşitli aletleri devşirmiştir. Aydınlanma projesinin kendisine sunduğu fikirlerin yönetimi ilkesi, halkı yönetmek için gerekli iki aracın doğmasına da neden olmuştur: Mobile vulgus olarak adlandırılan ve nötr pozisyondan sıyrılarak her an egemenler için tehdit unsuruna dönüşebilecek (les classes dangerous’a) halkın eğitimi ve halkı egemenlerin çizdiği sınırlar içerisinde kontrol ve tahakküm altına alabileceği yasal-normatif sınırların inşası. Bu tespit klasik kategorik devlet değerlendirmeleri için bir tarihsel bağıntı sağlayabilecektir. Böyle bir yorumla işe koyulduğumuzdaysa, kapitalist devletin meta üretiminin genelleşmesi için bir çerçeve sunan uluslararası devletler sistemi bağlamından türeyen ve/veya sınıfsal ilişkilerin uluslararasılaşmasının ürünü olan bir entite olduğu sonucuna varırız. Bu bağlamda ise devlet analiz için bir başlangıç noktası olarak alınamaz. Bizatihi o devlet olarak kodladığımız aygıt içinde cereyan eden ve devleti cisimleştiren ilişkileri ve ilişkisellikleri deşifre etmeye çalışırız. Üretim süreci ve üretim ilişkileri ile bunların üstyapısal meşrulaştırıcısı olan hukuksal, kültürel ve siyasal sistemler bu deşifre çabalarında okların yöneltildiği ilk unsurlardır.
Ne var ki, yukarıdaki yoruma sadık kalarak devlet tanımını yaptığımızda önem taşıyan ve tüm toplumsallığa işlemiş bir tehlikeyi yani patriyarkayı gözden kaçırma ihtimalimiz kuvvetle muhtemeldir.
Marx’ın tam gelişmiş liberal devletin bütün politik statü ilişkilerini ortadan kaldırmış devlet olduğu tespitinde bir hata bulmak mümkündür. Modern devlet, “çapulcu”, “şövalye”, “lord”, “serf” ve “piyon” gibi statüleri ortadan kaldırmıştır ama yasal bir statü ilişkisi olduğu yerde duruyor: Bunun adı karı ve koca arasındaki evlilik ilişkisidir.
MacKinnon, Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru adlı kitabında doğrudan bu ifşa çabalarını birden çok düşünürün ve çaprazladığı fikriyatların mukayeseleri ile feminizm açısından hem bir analiz birimi oluşturmaya çalışmış, hem de Marksizm ile hesaplaşmaya girmiştir. Şunu belirtmek gerekir ki, bu hesaplaşma, titiz bir yöntembilimsellik içinde geliştirilmiştir. Marx ve Engels’ten itibaren Althusser, Balibar, Poulantzas’a uzanan hatları tekrar gözden geçirmiş, liberal kuramcıların sunduğu önerilere de değinerek bildiğimizin ötesinde bir epistemolojik çerçeve sunmaya çalışmıştır.
Metalinguistik anlatımları bir kenara iten Mackinnon, feminizm ve Marksizm arasında kavramsal bir ağ karşılaştırmasını da hakkını vererek yerine getirmeye çalışmıştır: Marksizm için emek neyse feminizm için de cinsiyet odur: Tümüyle kendisine ait olduğu halde, insandan koparılıp alınan şey (MacKinnon 2003: 21). MacKinnon, buna benzer nice tespitleri kitabında feminizm ve Marksizm bölümünde objektifliğe bağlı kalarak yapmış, feminist bir devlet algısı tesis etme çabalarını özellikle liberal devlet bölümünde bizlere göstermektedir. Tahlillerini analitik olarak okuyucuya sunmaya çalışan MacKinnon, feminizmin devlete bakışını ise ilk olarak makro bir alımlama, ikinci olarak ise hukuk ve yargının doğrudan ve dolaylı uygulamaları olarak eserinde işlemiştir.
Feminizmin devlet ve toplum arasındaki ilişkilerine, cinselliğe özgü bir toplumsal belirleyicilik kuramında yaklaşmadığını, bunun sonucunda bir hukuk öğretisinden bir yargının mahiyetine, toplumla olan ilişkine ve ikisinin birbiriyle karşılıklı ilişkisine ait kuramdan yoksun olduğunu söyleyen Mackinnon, kadınların yasalar ile karşılaşma biçimlerini ve yasaların kadınların (ve erkeklerin) mağduriyetine neden olan eril iktidarın meşrulaşmasındaki rollerini nasıl sorguladığı üzerinde durmuştur.
Burada bir parantez açarak şunu belirtmeliyiz: Modern liberal devlet, yasallık alanlarını kendi normatif değerler dizisi ile bağdaştırarak ‘olan’ ve ‘olma ihtimali taşıyan’ çelişkileri içerisinde taşımaya devam eder: [M]ülk sahibi kapitalist sınıfsal olarak patriarkal toplumsal yapıları devralmış ve bunlardan yararlanmıştır, ancak bu yapıların hepsi kapitalizm için gerekli olmayabilir. Açıktır ki, (...) tecavüz, dayak, klitoris sünneti ve başka cinsel şiddet biçimleri (...) kapitalizme özgü değildir. Ancak bu pratiklerin büründüğü tarihsel biçimler ve bunların günümüz dünyasında birçok kadına karşı kullanılması da kapitalizmden bağımsız değildir. Cinsiyet ile toplumsal cinsiyet arasındaki ilişkide farklılıkların eşitsizliklere kaymasını doğal olarak kodlamak hatasına düşen pek çok insan, bu hatalı kavrayışlarını modern liberal devletlerin yasallığı içerisinde bu durumu statüko haline dönüştüren yaklaşımını da göremez.
Modern liberal-teritoryal devletlerin yasaları ve bu yasallık içerisinde oluşturduğu kurumsal örgütlenmeleri ilk bakışta cinslere karşı tarafsız olarak görünür. Kimin hangi role bürüneceği, kimin sermaye biriktirerek sınıfsal konumunu belirleyeceği yahut ev işlerini kimin yapacağı bu yasal kodlanmalar içerisinde belirlenmez, özel olarak bir üleştirmeye gidilmez. Ne var ki, patriarkal kapitalizmin, sınıf ve cinsiyet eşitsizliği üzerinden çelişkileri derinleştiren yapısını okuyan herkes, toplumlarda özel olarak yasalarda belirtilmediği halde, erkeklerin kadınlar üzerinde kurduğu otoriteyi ve erkeklerin daha fazla güç ve yetki kullandığını görebilir. O zaman epistemik açıdan sorulması gereken soru şudur: Toplumsal cinsiyet bağlamında ortaya çıkan bu eşitsizlik hali, devletin hukuksal sınırları içerisindeki dönüşümünde hangi izdüşümleri bırakabilmektedir?
Catharine MacKinnon, liberal devletin toplumsal cinslere karşı, –mutlak heteroseksit–, tarafsızlığının sivil toplumdaki hiyerarşilere hizmet ettiğini vurgulamaktadır: Sivil toplum, kadınların ayrıksı olarak tali konuma düşürüldüğü ve güçten yoksun bırakıldığı alan, yasal teminatların erişemeyeceği kadar uzakta durur. Kadınlar yasadan önce devletin yaptırımları olmaksızın, toplumsal olarak genellikle mahrem ilişkiler bağlamında ezilir (MacKinnon 2003: 188, 192).
MacKinnon’ın başucu olarak kabul edeceğimiz eserinde Marksist teoriye yönelik kavramsal ve metodolojik eleştirileri getirirken, devlet konusunda feminizmin de takındığı –spesifik– tutumların kritiğini de okuyucu ile paylaşmaktadır. Feminizmin, liberal ve Marksist teoremler ile karşılığını bulamadığı bazı problematikler dolayısıyla sözle ifade edilmemiş bazı alternatiflerle baş başa kaldığını belirten yazar, şu görüşe varmaktadır:
... ya devlet –eril olduğunu gösteren analiz yapılmadan ve strateji ortaya çıkarılmadan– kadıların durumunun iyileştirilmesi için öncelikli bir araç olarak kabul edilecek ya da kadınlar sivil topluma terk edilecektir ki, kadınlar için bu doğal duruma daha yakındır. ... Dolayısıyla devlete karşı feminist yaklaşım, kadının statüsüyle ilgili konularda şizofrenik bir tutum gösterir. Tecavüz, kürtaj, pornografi ve cinsiyet ayrımı bu konulara örnektir (MacKinnon 2003: 186).
Kadınların patriyarka tarafından maruz kaldığı olguları/olayları etraflıca irdeleyen MacKinnon, kadının nesne olarak algılandığı ve zorla duhulün gerçekleştiği tecavüzlere ilişkin olarak olayın cinsellik olarak değil, şiddet olarak okunmaya başladığında –heteroseksüel– cinselliğin onaylanıp şiddeti (tecavüzü) yadsımak üzere, toplumsal cinsiyetin geçerli olmadığı ve cinsel olmayan bir zemin önerildiğini söylemektedir (MacKinnon 2003: 201).

İlk edebi metinlerden, misal olarak Dante’nin De Vulgari Eloquentia eserinden bugünün hukuksal metinlerine (anayasalar ve eşitlik yasaları) kadar toplumsallığa kazınan kadın-erkek eşitsizliği kavrayışı, devletlerce ideolojik ve baskı boyutlarıyla kalıcılaştırılmaktadır. Bu bağlamda eril bir devletin işleyiş biçimlerine karşı çıkan feminist teoriye ve aktivizme ne kadar ihtiyacımız varsa doğrudan devleti sorgulayan ve devletin toplumsal cinsiyet ayrımı konusundaki rolünü de ele alan bir feminist teoriye o kadar ihtiyacımız vardır. İşte bu gerçeği MacKinnon’ın eseri aracılığıyla açıklığa kavuşturmak mümkündür.

17 Mart 2015 Salı

Kant-Aydınlanma nedir?

AYDINLANMA NEDİR? (1784)

Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır Sapare Aude! Aklını kendin kullanmak cesaretini göster! Sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır... ....Makalenin tamamı için:
http://www.allmendeberlin.de/Aydinlanma_Nedir_Kant.pdf

H.L.A Hart Hukuk-Ahlak Ayrımı