Bir Varmış Bir Yokmuş, Prof. Joseph Raz Murtaza’yı Okumuş…
E. İREM AKI
Umay Genç Hukuk Gündemi dergisinin Güz 2009 sayısında Orhan Kemal'in Murtaza eserindeki Bekçi Murtaza karakterinde hukuki pozitivizm anlayışını ele almıştır. Bekçi Murtaza’nın “görünüşte” kural kuraldır anlayışı, kuralların içeriğine bakılmaksızın kuralların uygulanması gerektiğini söylemesi ilk bakışta hukuki pozitivizmle ilgili görünmekle birlikte, burada göz önünde bulundurulması gereken bir diğer kavram hukuki formalizmdir.
Esasen hukuki pozitivizm hukukun tanımlanması problemi ile ilgilidir. Hukuk felsefesinin en temel problemlerinin başında da hukukun tanımlaması gelmektedir. Bu, hukuka yaklaşım şekliyle ilgilidir ve karşımıza ilk olarak hukukun bir kurallar ve müeyyideler bütünü olarak ele alınması çıkar. Yani hukuk kanun koyucu tarafından konan normlar bütünü olarak kabul edilir, hukuk sadece hukuki öğeler göre tanımlanır. Buna göre de hukuk sadece olan hukuktan hareket ederek ve sadece pozitif hukuka bakarak tanımlanabilir. Hukuku tanımlamak için de iki tez ileri sürülür: Sosyal kaynak tezi ve ayırma tezi. Ayırma tezi, hukukun konulduğu kaynağa bakarak tanımlanmasını ön görür. Ayırma tezi ise hukukun tanımlanmasında hukuk dışı öğelere yer verilmemesine ilişkindir, hukukun tanımında adalet, insan hakları vs yer verilmemesi gerekmektedir. Burada vurgulanması gereken nokta, hukuki geçerlilik kriterinde hukuk dışı öğelere yer verilmemesi gerektiğidir.[1] Bu anlayışı savunan okul hukuki pozitivizmdir. Ve elbette ki hukuki pozitivistler hukuk kurallarına uyulmasını, keyfilikten kaçınılmasını isterler. Hukuki pozitivistlerin hukuk tanımı, hukukun insan davranışlarını yönlendirmesine dayanır ki hiçbir pozitivist bu nedenle kuralların dışına çıkılmasını, keyfiliğin hüküm sürmesini istemez. Buradan hareketle, hukuki pozitivizm ile birlikte hukuki formalizmi düşünebiliriz. Hukuki formalizm ise hukuku kapalı bir kuralar seti olarak görür ve hukuk kurallarının hukuki sonuçları belirlediği iddiasını ileri sürer.
Gelelim Prof. Joseph Raz’a. Burada Raz’ın isminin zikredilmesinin nedeni, bugün yaşayan en ünlü hukuki pozitivistlerden biri olmasıdır. Pekala bu isim Prof. Hart da olabilirdi. Bir an için düşünelim Prof. Raz’ın Murtaza’yı okuduğunu, okuduktan sonra yüzünde oluşan ifadeyi ve sonradan kafasından geçenleri. Prof Raz acaba Murtaza’yı formalizmin kıskacında mı görecektir yoksa keyfiliğin doruğunda mı?
Gelelim Prof. Joseph Raz’a. Burada Raz’ın isminin zikredilmesinin nedeni, bugün yaşayan en ünlü hukuki pozitivistlerden biri olmasıdır. Pekala bu isim Prof. Hart da olabilirdi. Bir an için düşünelim Prof. Raz’ın Murtaza’yı okuduğunu, okuduktan sonra yüzünde oluşan ifadeyi ve sonradan kafasından geçenleri. Prof Raz acaba Murtaza’yı formalizmin kıskacında mı görecektir yoksa keyfiliğin doruğunda mı?
Kurallara sıkı sıkıya bağlılık iddiası Murtaza’nın görünen yüzüdür:
“Murtaza’nın gözleri yerden adama kalktı:
“Sen misin evin reisi?”
Adam şaşkınlıkla iki yanına baktıktan sonra, “Evet,”dedi. “Benim.”
“Ben…”
“Ne için yatmazsınız gecenin bu saatına kadar? Ha? Ne için?”
Evin reisi büsbütün şaşırmıştı. Laf mıydı bu da yani? Ev kendi mülkleri değilse de, aydan aya şakır şakır kirasını ödüyorlardı. Aslında pek öyle şakır şakır değilse de, gene de bekçiyi ilgilendirmezdi. Kirasını ödediği evinde de ister yatar, ister otururdu ailesiyle, sabaha kadar! Bu bekçinin buna benzer yığınla marifetini mahalle kahvesinde, bakkalda, şurada burada işitmişti. Sarhoşlara, daha çok da mahalle aralarında naralarla dolaşan, kadınlara, kızlara şataşan kopuklara kendilerini bildirmesi hoşuna bile gitmişti. Murtaza’dan beri mahalleye belirli bir edep, haya gelmiş, kadınlar, kızlar, çocuklar, çoluk çocuk okula, bakkala, komşuya, manava korkusuzca gidip gelir olmuşlardı.
Murtaza ellerini arkasına bağlayarak yeniden sordu:
“Ha? Ne için?”
Karşılık alamayınca şahadet parmağını ayakkabı tamircisine tehditle salladı:
“Değilsiniz siz vatandaş?”
Merakla kapıya gelmiş çocukları işaret etti:
“Devletin malıdır bu çocuklar, hem da milletin! Yok hakkın uyutmamaya ciğerparelerini vatanın! Haçan büyüyecek, kurşun atacaklar düşmana kurşun!”
“?..”
“?..”
“Fışkırmalıdır gözlerinden mertlik, civanmertlik hem da!”
Başta baba, gülmemek için ev halkı kendini zor tutuyordu.”[2]
“Murtaza’nın gözleri yerden adama kalktı:
“Sen misin evin reisi?”
Adam şaşkınlıkla iki yanına baktıktan sonra, “Evet,”dedi. “Benim.”
“Ben…”
“Ne için yatmazsınız gecenin bu saatına kadar? Ha? Ne için?”
Evin reisi büsbütün şaşırmıştı. Laf mıydı bu da yani? Ev kendi mülkleri değilse de, aydan aya şakır şakır kirasını ödüyorlardı. Aslında pek öyle şakır şakır değilse de, gene de bekçiyi ilgilendirmezdi. Kirasını ödediği evinde de ister yatar, ister otururdu ailesiyle, sabaha kadar! Bu bekçinin buna benzer yığınla marifetini mahalle kahvesinde, bakkalda, şurada burada işitmişti. Sarhoşlara, daha çok da mahalle aralarında naralarla dolaşan, kadınlara, kızlara şataşan kopuklara kendilerini bildirmesi hoşuna bile gitmişti. Murtaza’dan beri mahalleye belirli bir edep, haya gelmiş, kadınlar, kızlar, çocuklar, çoluk çocuk okula, bakkala, komşuya, manava korkusuzca gidip gelir olmuşlardı.
Murtaza ellerini arkasına bağlayarak yeniden sordu:
“Ha? Ne için?”
Karşılık alamayınca şahadet parmağını ayakkabı tamircisine tehditle salladı:
“Değilsiniz siz vatandaş?”
Merakla kapıya gelmiş çocukları işaret etti:
“Devletin malıdır bu çocuklar, hem da milletin! Yok hakkın uyutmamaya ciğerparelerini vatanın! Haçan büyüyecek, kurşun atacaklar düşmana kurşun!”
“?..”
“?..”
“Fışkırmalıdır gözlerinden mertlik, civanmertlik hem da!”
Başta baba, gülmemek için ev halkı kendini zor tutuyordu.”[2]
Görünen o ki Bekçi Murtaza çocukların düşmana kurşun atabilmeleri için, devletlerine hayırlı bir vatandaş olabilmeleri için, erken yatmalarını gerektiğini, yok eğer erken yatmıyorlarsa da kendisinin mahallenin Bekçi Murtaza’sı olarak bunu yapması gerektiğini düşünmekte ve keyfi davranmaktadır.
Bir diğer örnek ise çok daha trajiktir. Bekçi Murtaza görev başında gözlerinin kimseyi görmediğini, evladını, ciğerparesini görmediğini sıklıkla yinelemektedir. Bir gün ciğer parelerini vazifesinin arslanlarını fabrikada iş başında uyurken görür.
“İki kızının ince omuzlarıyla sarsılarak uyuyakaldığı makinelere dehşetle baktı bir an, gördü. Görünce de kıl diplerine kadar kıpkırmızı kesilerek sarsıldı. Sonra tüm kanı çekilmişcesine sarardı. Ve hiç beklenmedik biçimde, bir atmacayı hatırlatarak koştu. Cemile, babasının yıldırım gibi geldiğini görünce makinesinden atlayıp kaçtı. Firdevs hala uyuklamaktaydı. Murtaza kızı saçlarından desteleyip havaya kaldırdı, sonra da yere çarptı.
…
“Kendine gel arkadaş, deli misin?”
“Öldürdün birini, ötekini de mi?””[3]
“İki kızının ince omuzlarıyla sarsılarak uyuyakaldığı makinelere dehşetle baktı bir an, gördü. Görünce de kıl diplerine kadar kıpkırmızı kesilerek sarsıldı. Sonra tüm kanı çekilmişcesine sarardı. Ve hiç beklenmedik biçimde, bir atmacayı hatırlatarak koştu. Cemile, babasının yıldırım gibi geldiğini görünce makinesinden atlayıp kaçtı. Firdevs hala uyuklamaktaydı. Murtaza kızı saçlarından desteleyip havaya kaldırdı, sonra da yere çarptı.
…
“Kendine gel arkadaş, deli misin?”
“Öldürdün birini, ötekini de mi?””[3]
Burada da söz konusu olan Murtaza’nın keyfi davranışıdır; çünkü Murtaza kurallara aykırı davranıldığında, kurallara aykırı davranın vücut bütünlüğüne zarar vermiş ve ölümüne sebep olmuştur. Oysa yapması gereken davranış, evladı dahi olsa yetkili birimlere haber vermekti.
Tekrar Prof. Raz’a dönersek, herhalde Prof Raz Murtaza’yı öğrencilerinin önüne örnek olarak sunsaydı, dehşetle bu bekçinin keyfi davranışların en uç örneğini gösterdiğini söylerdi. Belki de bu roman üzerinden Prof. Raz ve öğrencileri Türkiye’yi ve Türkiye’deki bekçileri, polisleri, idare ajanlarını çok merak ederlerdi. Bu noktada da aklıma şu nokta takılmakta. Orhan Kemal’in Bekçi Murtaza’yı yaratması tesadüfi olmasa gerek. Bekçi Murtazalar Türkiye mi özgü yoksa hukuk sistemlerinin olduğu her yere mi? İkinci olasılık Prof. Raz’ın Murtaza’yı okumasını ve öğrencileri ile paylaşmasını boşa çıkarıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder